Biyoenerji Nedir? Biyokütle Enerjisi Nasıl Elde Edilir?
Bu yazının içinde neler var?
Dünya nüfusunun her geçen yıl artması ve enerji kaynaklarının tükenmeye başlaması nedeniyle yenilenebilir enerji kaynaklarına geçiş önem kazandı. Bu kaynaklardan biri olan biyokütle enerjisi hem üretim teknolojilerinin çeşitliliği hem de yüksek potansiyeli ile öne çıkar.
Biyokütle enerjisi, doğru yöntemlerle işlendiğinde, etkin ve faydalı bir kaynak haline gelir.
Bu yazımızda biyoenerjinin ne olduğunu ve biyokütle enerjisinin nasıl elde edildiğine dair merak ettiğiniz tüm soruların cevaplarını bulacaksınız.
Biyokütle Nedir?
Biyokütle, bitki ve hayvanlardan elde edilen yenilenebilir ve fosilleşmemiş organik maddedir. İçeriğinde oksijen, azot, hidrojen ve karbonun yanı sıra düşük oranlarda ağır ve alkali metaller içeren atomlar yer alır. Bu anlamda karbonhidrat bileşenleri içeren tüm bitkisel ve hayvansal kaynaklı maddeler biyokütleyi oluşturur.
2014 yılında yayımlanan bir rapora göre dünyadaki enerjinin yaklaşık %10’u biyokütle enerjisinden elde edilir. Tükenebilir enerji kaynaklarının yerine kullanılan bitkisel bazlı alternatif kaynaklar gücünü güneş enerjisinden alır.
Güneş var olduğu sürece bitkiler fotosentez yapmaya devam edeceği için biyokütle tükenmez bir kaynak haline gelir.
Biyoyakıt ve Biyogaz Ne Demek?
Biyoyakıt; hayvansal ve bitkisel kaynaklardan elde edilir. Biyogaz, biyoetanol, biyodizel gibi farklı yakıt türleri biyoyakıta örnek olarak verilebilir. Biyoyakıtın alt türü olan biyogaz, organik atıkların oksijensiz ortamda anaerobik fermantasyon sonucu oluşturduğu karbondioksit ve metan gazıdır.
Biyogaz üretiminde büyükbaş, küçükbaş ve kanatlı hayvan gübreleri, kentsel katı atıklar, tarımsal atıklar, pancar küspesi, yer fıstığı kabuğu ve çay atıkları kullanılır. Bu teknoloji, atıkların toprağa kazandırılmasına yardımcı olurken atık maddelerden enerji elde edilmesini sağlar.
Elektrik enerjisi biyogazın gaz motorlarında yakılmasıyla elde edilir. Biyogaz, çevre dostu bir yakıt olmasıyla öne çıkar. Bu kaynaktan elde edilen metan gazı, günümüzde kullanılan petrol temelli yakıtlara göre daha az karbondioksit emisyonu yapar.
Biyokütle Enerjisi Nedir?
100 yıldan daha kısa sürede yenilenebilen, tüm bitki ve hayvanlardan, orman ürünlerinden, kentlerin ve gıda endüstrisinin atıklarından elde edilebilen enerjiye biyokütle enerjisi denir. Katı, sıvı ya da gaz formundaki biyokütleden enerji elde edilebilir.
Dünyadaki enerjinin yaklaşık %14’ü biyokütleden elde edilir. Bu enerjinin büyük bir bölümü ise ısınma amacıyla kullanılır. Sayısı giderek artan tesislerde atıkların işlenmesi hızlanmakta ve biyoenerji kullanım alanları yıldan yıla artmaktadır.
Biyokütle Enerjisi Nasıl Elde Edilir?
Biyokütle, fiziksel, kimyasal ya da termokimyasal işlemlerden geçirilerek enerji üretimi için kullanıma uygun hale getirilir.
Biyokütle enerjisi birkaç farklı işlem ve yöntemlerle elde edilir. Bu yöntemler şu şekildedir:
-
Fiziksel İşlemler
Biyokütlenin işlenmesinde yararlanılan fiziksel işlemler; kurutma, öğütme, pelletleme ve briketlemedir.
Biyokütlenin bozulmadan uzun süre saklanmasını sağlayan kurutma işlemi; sıcak hava, güneş ışınları ya da vakumlama yöntemi ile yapılabilir. Günümüzde ise kurutma işlemi özel makineler ile yapılır.
Öğütme aşamasında biyokütle parçalarının büyüklüğü, bıçaklar ve miller ile ayarlanır.
Orman ve tarımsal faaliyet atıklarının işlenmesinde briketleme ve pelletleme yöntemlerinden yararlanılır.
Homojen bir yapıya sahip olmayan bu ürünlerin yakıt olarak kullanılabilmesi için kurutulup öğütülerek talaş haline getirilmesi gerekir.
Bu sayede depolama için alan ihtiyacı azalır, enerji yoğunluğu artırılır ve madde kaybı en aza indirilir.
-
Kimyasal ve Biyolojik İşlemler
Kimyasal ve biyolojik işlemler ile biyogaz, biyoetanol ve biyodizel elde edilir. Biyokütlenin oksijensiz ortamdaki fermantasyonu sonucu biyogaz ve biyoetonol oluşur.
Organik kütlenin içindeki şeker ve nişastanın dönüştürülmesi ile açığa çıkan ürün biyoetanoldür. Uygulanan kimyasal işlemlerin son aşamasında oluşan karbondioksit ve metan gazları ise biyogaz olarak kullanılır.
Biyodizel üretiminde ayçiçek yağı, kanola yağı, soya yağı ve hurma yağı gibi bitkisel yağlar ve hayvansal yağlar kullanılabilir. Bunların yanı sıra artık atık duruma gelen mutfak yağları ve yosun da değerlendirilebilir.
Bu ürünler transesterifikasyon işlemi (bir esterin alkol ile tepkimesi sonucu başka bir ester oluşumu) biyodizel haline getirilir ve araç motorlarında ya da yakıt sistemlerinde kullanılır. Bu işlem, trigliserit molekülünün alkol ve baz ile reaksiyona girmesi sonucunda biyodizel haline getirilmesidir.
-
Termokimyasal İşlemler
Isı ve elektrik enerjisi elde etmek amacıyla orman biyokütlesi yakılabilir. Bu yöntemle elde edilen enerji miktarı düşük olduğu için yakma işlemi sırasında tarım atıkları ya da ağaç kabukları gibi yüksek enerjiye sahip maddeler tercih edilir.
Biyoenerji üretiminde piroliz, gazlaştırma, hidrotermal süreç ve yüksek basınca maruz bırakma gibi termokimyasal işlemler kullanılabilir. Biyokütlenin termokimyasal işlemlerden geçirilmesi ile enerji üretiminde kullanılabilecek, yüksek saflıkta hidrojen üretilebilir.
Biyokütle Enerjisi Nerelerde Kullanılır?
Biyokütle enerjisi elektrik ve ısı elde etmek amacıyla kullanılır. Bunun dışında araç motorlarında ve farklı alanlarda yan ürün olarak kullanımı da mevcuttur.
Biyokütlenin enerjiye dönüştürülmesi işlemi sırasında açığa çıkan ısı, enerji santrali için gerekli olan ısı yerine kullanılabilir. Bu enerji elektriğe dönüştürülerek üretim süreçleri için ihtiyaç duyulan elektrik enerjisi karşılanır.
Kalan elektrik ise trafolara verilerek çevrede bulunan konut ve iş yerlerine gönderilir. Biyokütleden üretilen gaz saflaştırılarak biyoyakıt olarak kullanılır.
Üretim esnasında elde edilen yan ürünler ise kimyasal ya da organik gübre olarak kullanılabilir.
Biyokütle Kaynakları Nelerdir?
Biyokütle hayvansal ya da bitkisel kaynaklı ham maddelerden üretilebildiği gibi orman ürünlerinden ya da şehir atıklarından da elde edilebilir.
Hayvansal biyokütle kaynakları şunlardır:
- At, koyun, sığır gibi hayvanların dışkıları
- Hayvansal ürünler işlendikten sonra meydana gelen mezbaha atıkları
Bitkisel biyokütle kaynakları şunlardır:
- Patates, şeker pancarı buğday gibi şeker ve nişasta içeren ürünler
- Soya, kanola, ayçiçek gibi yağlı tohumlu bitkiler
- Saman, dal, kabuk gibi tarımsal ve bitkisel atıklar
- Fasulye ve bezelye gibi protein içerikli bitkiler
- Keten, kenevir, miskantus gibi elyaf bitkileri
Orman ve orman ürünlerinden elde edilen biyokütle kaynaklarını şu şekilde sıralayabiliriz:
- Enerji bitkileri ve ağaçlar gibi orman ve odun atıkları
Organik çöpler ve atıklardan elde edilen biyokütle kaynakları şunlardır:
- Evsel ve endüstriyel atık suları,
- Kanalizasyon çamurları,
- Kâğıt ve gıda sanayi atıkları,
- Büyük endüstriyel tesislerin atıkları.
Biyokütle Enerjisinin Çeşitleri
Biyokütle, en temel anlamı ile klasik ve modern olmak üzere ikiye ayrılabilir.
Klasik biyokütle, enerji üretimi için bitki ve hayvan atıkları ile ormanlardan elde edilen odunların yakılması anlamına gelir.
Modern biyokütle ise farklı yöntemler kullanılarak yakıta dönüştürülen kaynakları ifade eder. Orman ve ağaç sanayi atıkları, kentsel atıklar, tarımsal bitkisel atıklar, tarımsal hayvansal atıklar ve tarımsal endüstri atıkları, modern biyokütle kaynakları arasında bulunur.
Biyoyakıtlar ise katı, sıvı ve gaz formda olabilir. Katı yakıtlar biyokömür ve biyobriket; sıvı yakıtlar biyodizel, biyoetanol, biyometanol ve biyooil; gaz yakıtlar ise biyogaz, biyohidrojen ve biyosentez gazı olarak ayrılır.
Biyoyakıtlar arasında günümüzde en fazla kullanılanlar biyodizel ve biyoetanoldür.
Biyokütle Enerjisinin Kullanım Alanları
Biyokütle enerjisi ısı elde etmede ve elektrik üretiminde kullanılır. Üretim sırasında biyokütle ile elde edilen ürünler, günlük hayatta pek çok farklı amaçla kullanılabilir.
Bunlar arasında kozmetik ürünlerden gıda takviyelerine, temizlik ürünlerinden plastik ürünlere kadar pek çok farklı ürün bulunur.
Biyokütlenin İşlenmesinin Çevreye Katkısı Nedir?
Hastalıklara neden olan hayvansal atıklar, şehir çöpleri ve bitkisel atıklar, bilinçsiz bir şekilde yok edilmeye çalışıldığında karbon emisyonu artış gösterir.
Ayrıca zararlı metan ve sera gazları da açığa çıkar. Uygun şartlarda işlenmediğinde çevreye ve insan sağlığına zararlı olan bu atıklar, doğru yöntemler ile ekonomiye kazandırılmalıdır.
Bu işlemler yapılırken hastalıkların yayılmasını önlemek için biyokütlenin fermantasyonu gibi yöntemlerin kullanılması gerekir. Böylece atıkların yer altı sularından akarsu ve göllere, havaya, toprağa karışarak çevreye ve canlılara zarar vermesinin önüne geçilebilir.
Biyokütlenin işlenmesi ile görsel kirlilik ve istenmeyen kokular da engellenebilir ancak biyokütle enerjisinin çevreye büyük katkıları olmaz. Bunun nedeni ise biyokütle enerjisinin kısa vadede küresel ısınmaya katkı sağlıyor oluşudur.
Biyokütle Enerjisinin Avantajları Nelerdir?
Büyük potansiyeli ile alternatif enerji kaynakları arasında öne çıkan biyokütle enerjisi, sürekli olarak enerji elde edilmesini sağlayan bir kaynaktır.
Kolay depolanan bu enerjinin avantajları şu şekildedir:
- Biyokütle, doğal döngünün bir parçası olarak işlendiği için fosil yakıtlara oranla atmosfere salınan karbon miktarını azaltır.
- Üretim tesisleri ve kentsel atıklar gibi kaynaklar sayesinde biyokütle enerjisi sürekli yenilenebilir.
- Farklı uygulamalara izin vermesi sayesinde çok yönlü bir enerji haline gelir.
- Kaynaklar, hemen hemen her yerde çok miktarlarda bulunabilir. Potansiyelli yüksek enerji kaynaklarından biridir.
- Biyokütle enerji santralleri, diğer enerji türlerinin tesislerine kıyasla daha uzun süreli çalışabilir. Verimlilik oranı da oldukça yüksektir.
- Biyokütle, sürdürülebilir uygulamalar ile hava, toprak ve suyun kalitesine katkı sağlar. Örneğin, biyokütle ham maddeleri kullanılarak toprağın verimi artırılabilir. Çevresel faydalar arasında iklim değişikliklerini yavaşlatıcı etkisi de bulunur.
- Yerli üretim yapıldığında ekonomiye katkı sağlar. Özellikle biyoyakıt üretimi, enerji tüketiminde dışa bağımlılığı azaltabilir ve istihdam yaratabilir. Katı atıkların düzenli olarak üretimde kullanılması ise çöp miktarını azaltarak bertaraf maliyetlerini ve gerekli depolama alanı ihtiyacını düşürür.
Biyokütle Enerjisinin Zararları Var Mı?
Biyokütle enerjisinin üretiminin önündeki en önemli sorunlardan biri sürdürülebilir ve tutarlı politikaların ve teşviklerin eksikliğidir. Bu durum, uzun vadeli yatırımların sonucunun da belirsiz olmasına neden olur.
Biyokütle enerjisinin bazı dezavantajları şu şekildedir:
- Biyokütleden tam verim alınması için bazı durumlarda biyoyakıtların fosil yakıtlarla güçlendirilmesi gerekebilir.
- Biyokütle enerjisinin üretiminde kullanılan bazı ham maddeler, çevreye zarar veren metan gazı açığa çıkarır.
- Biyokütle enerji santrallerinin geniş bir alanda kurulması gerekir. Bu alanın yaratılması için ormanlara zarar verildiğinde biyoçeşitliliğin azalması riski ortaya çıkar. Arazi kullanımında risklerin azalması için yangın alanları ya da orman atıklarının bulunduğu alanlar tercih edilmelidir.
- Modern tesislerde biyokütleyi işleyecek olan personelin ve yönetimin sektör hakkında yeterince bilgi sahibi olmaması, üretimde büyük kayıplara neden olabilir.
- Biyokütle enerjisinin üretiminde her atık kullanılmamaktadır. Bu nedenle atıkların ayrıştırılması gerekir.
Biyokütle Enerji Santralleri Nasıl Çalışır?
Biyokütle ve biyogaz enerji santralleri, doğada kendiliğinden çürüyerek yok olacak organik atıklardan enerji üretir.
Biyogaz santrallerinde, izole edilen bir havuzda hayvan gübresi gibi organik maddelerin çürütülmesiyle elde edilen metan gazı yakılarak enerji açığa çıkarılır. Bu tesislerde kullanılan materyallerin türü ve içeriği, kuru ve organik madde oranı ve partikül büyüklüğü önemlidir.
Ayrıca uçucu madde oranı, fermantasyon yüksekliği, hidrolik yükleme oranı ve bekleme süresi de önemli noktalar arasında bulunur.
Biyogaz enerji santrallerinde gaz deposu, fermantör, ısıtma sistemleri, pompalar, karıştırıcılar, gaz boruları, organik madde deposu, ayırma ve süzme elemanları ve ısı transfer elemanları yer alır. Ancak tesisin aile, çiftlik ya da sanayi tesisi olmasına ve üretim kapasitesine göre bu bileşenlerin boyutları değişiklik gösterebilir.
Fermantasyon tankı, biyogaz tesisinin en önemli parçalarından biridir. Yer altına ya da yer üstüne inşa edilebilen bu tankın ısı ve sızdırmaya karşı dayanıklı olması ve homojen dağılım sağlaması önemlidir.
Maliyetlerin düşük olması amacıyla çoğunlukla dikey ya da yatay tanklar tercih edilir. Tank içine fermantasyona doğrudan etki eden karıştırıcı yerleştirilir. Elde edilen gazın kontrol edilmesi ve saklanması içinse gaz deposundan yararlanılır.
Üretime etki eden metan gazı bakterilerinin etkinliğinin artırılması amacıyla tank içindeki karışım belirli periyotlarla ısıtılır. Fermantasyonun etkinliğini artırmak için karışım 30-35°C’ye ısıtılır. 10°C’nin altında ise gaz çıkışı çoğunlukla durur.
Biyogaz tesislerinde kullanılan yöntemler ise şu şekildedir:
-
Sürekli Akış Sistemi
Bu sistemde kullanılan ham madde, günlük beslemeler ile fermantasyon tankına alınır. Tanka alınan ham maddeyle eşit miktarda fermente olmuş gübre biyogübre tankına sevk edilir.
Bu sistemin sağladığı avantaj, düzenli aralıklarla ve sürekli olarak gaz elde edilmesidir.
-
Değişken Tank Sistemi
Değişken tank sisteminde eşit hacme sahip olan en az iki fermantasyon tankı kullanılır. Karışım sırayla tanklara alınarak fermantasyonun bitmesi beklenir. Bu sürenin sonunda bakteri etkinliğinin artırılması için ne kadar atık eklemesi yapıldıysa aynı hacimde atık tanktan alınır.
Bu tesislerde biyogaz üretimini etkileyen faktörler ise sıcaklık, pH değeri, besin maddelerinin ve katı maddelerin oranı ve fermantasyon süresidir.
Fermantasyon çoğunlukla 28-80°C aralığında gerçekleştiği için sıcaklığa bağlı olarak üreyen bakteriler değişiklik gösterir. Tank içindeki pH değerinin ise 7-7,5 arasında olması gerekir. Çünkü pH’ın 6,7’nin altına düşmesi, metan gazı üretiminde aktif rol oynayan bakteriler üzerinde toksik etki yaratır.
Organik maddelerin fermantasyon süreci genellikle uzundur. Üretilecek gazın bir kısmından vazgeçildiğinde bu süre azalır.
Türkiye'de ve Dünya'da Biyokütle Enerjisi Kullanımı
Sanayileşmiş ülkelerde enerji ihtiyacı çoğunlukla fosil kaynaklardan elde edilir. Ancak bu durum fosil kaynakların belirli ülkelerde toplanması ve bu ülkeler tarafından kontrol edilmesi gibi sorunları da beraberinde getirir. Bunlar ek olarak yakıt rezervlerinin sınırlı olması, yanma sonucu çok miktarda karbondioksit ve karbonmonoksit açığa çıkması nedenlerine bağlı olarak bazı olumsuzluklar da meydana gelebilir.
Buna karşın başta biyokütle olmak üzere yenilenebilir enerji kaynaklarının kullanım oranlarının gün geçtikçe artması, enerji kaynaklarının değişmeye başladığını göstermektedir.
Biyokütlenin modern tesislerde biyoenerjiye dönüştürülmesinin artacağı ve biyoyakıtların önemli bir yenilenebilir enerji olacağı öngörülmektedir.
Biyoyakıt üretimi ve uygulamalarında ise dünyada en çok etki sahibi olan ülkeler arasında Amerika Birleşik Devletleri, Brezilya, Hindistan ve Çin bulunur.
ABD’de 1990’lı yıllardan itibaren önem kazanan biyoyakıt politikaları, 2010 yılında zorunlu biyoyakıt tüketimi yasasına dönüşür. Yenilenebilir Enerji Standardı (RFS2) ile biyoyakıt üretiminin desteklenmesi amaçlanır.
1975 yılında biyoetanol programlarının uygulanmaya başlandığı Brezilya’da ise 2000’li yıllarda bu maddenin otomotiv sektöründe kullanımı yaygınlaşmaya başlar. 2007 yılında ise ABD ile bir memorandum imzalanarak biyoetanol üretimi için standartların belirlenmesi kararlaştırılmıştır.
Biyoyakıt üretimini ve tüketimini yaygınlaştırmayı amaçlayan Çin ise çoğunlukla gıda dışı biyokütle kaynaklarının kullanımını desteklemektedir. 2001 yılında Biyoetanol Teşvik Programı ile bu alandaki projeler ve AR-GE çalışmaları
desteklenmeye başlamıştır.
Avrupa Birliği’nde ise biyoyakıtlara yönelik politikalar 2003 yılından beri devam etmektedir. Amaçlar arasında biyoyakıt ticaretinin artırılması, AR-GE faaliyetlerinin desteklenmesi, karbondioksit emisyon hesaplamaları, biyoyakıt üretimine dair sübvansiyonlar ve biyoyakıt üretim ve dağıtımının geliştirilmesi bulunmaktadır.
2011 yılı verilerine göre İsveç toplam kullanılan enerjinin %16’sını, Avusturya ise %13’ünü biyokütleden elde etmektedir. Aynı şekilde Finlandiya da biyokütle enerjisinden farklı alanlarda yararlanmaktadır.
Tüm dünyadaki enerji talebinin 2035’e kadar %35 oranında artması beklenmektedir. Bu artış ise çoğunlukla OCED ülkeleri dışında kalan Hindistan ve Çin kaynaklı olacağı öngörülmektedir. Bu ülkelerdeki kömüre bağlı enerji üretiminin azalmaya başlayacağı beklenmektedir. 2035 yılında yenilenebilir enerji kaynakları ve doğalgaza dayalı üretimin 4 kat fazla gerçekleşeceği düşünülmektedir.
OCED ülkelerinde ise bu kaynakların kullanımının artması çoğunlukla rüzgâr, biyoenerji, hidroenerji ve fotovoltaik güneş kaynaklı olması beklenmektedir. Petrol fiyatlarının yükselmesini de enerji ihtiyacının doğalgaz ve biyoyakıtlardan elde edilmesinin önünü açacaktır.
Türkiye’de de dünyada olduğu gibi biyokütlenin işlenmesi ve enerji kaynağı olarak kullanılması için çeşitli çalışmalar gerçekleştirilmektedir. Enerji Bakanlığı tarafından hazırlanan Biyokütle Enerjisi Potansiyel Atlası (BEPA) raporu, bu enerjinin potansiyelinin belirlenmesini amaçlar. Buna göre ülkedeki hayvansal ve bitkisel atıklar, orman atıkları ve belediye atıklarının toplam ekonomik değeri 3,9 MTEP/yıldır.
2020’nin sonunda elde edilen verilere göre biyokütlenin toplam elektrik üretimindeki payı %1,80’dir.
Biyokütlenin işlenmesi ve enerji elde edilmesi için kurulan tesisler de Türkiye’de her geçen gün artmaktadır. 30 Haziran 2021 tarihi itibarıyla Türkiye genelinde yaklaşık 350 MW kapasitesinde 100’e yakın biyogaz tesisi bulunur.
Ayrıca yaklaşık 600 MW kapasitesinde 40’a yakın yakma tesisi hizmet verir. Bu tesisler çok gibi görünse de Türkiye’nin toplam atık potansiyelinin ancak %40’ının işlenmesini sağlar.
Tesislerde işlenen bu atıkların ekonomiye kazandırılması ham maddelerin biyokömür, gübre, karbon karası ve dezenfektan gibi bir dizi materyale dönüştürülmesi ile gerçekleşir.
Biyokütle Enerjisinin Tarihçesi
Biyokütleden geleneksel olarak yararlanılması çok eski çağlara dayanmaktadır. Ateşin bulunmasının ardından hem ısınmak hem de yemek yapmak için odun gibi biyokütle kaynakları kullanılır. Ancak modern anlamda Persler ve Asurluların banyo ısıtması için biyogazdan yararlandığı bilinmektedir.
17. yüzyılda organik ürünlerin bozulması ile gaz oluştuğu anlaşılmış ve 19. yüzyılda ilk biyogaz üretimi gerçekleştirilmiştir. Biyokütle, 1800’lerin ortalarına kadar Amerika Birleşik Devletleri’nde lamba yakıtı olarak kullanılmıştır. Bu enerji, toplam enerji ihtiyacının karşılanmasında kullanılan en büyük kaynak haline gelmiştir.
İngiltere de bu yıllarda foseptik gazlarını sokak lambalarında kullanmıştır. 1908 yılında Ford Model T araçlarda yakıt olarak etanoldan yararlanılmıştır. II. Dünya Savaşı sırasında biyogaz motor yakıtı olarak kullanılmaya başlanmıştır. Bu tarihten itibaren bazı ülkeler biyogaz üretimini destekleyici yasalar çıkarmıştır.
Türkiye’de ise biyokütlenin işlenmesi ve biyogaz çalışmaları ilk kez 1957 yılında Toprak ve Gübre Araştırma Enstitüsü tarafından gerçekleştirilmiştir. Ancak bu tesisin ülkemiz için uygun olmaması nedeniyle ilk çalışmalardan istenen verim elde edilememiştir.
Günümüzde ise modern tesisler her yıl artış göstermekte, fosil yakıtlara alternatif olarak biyokütle ve biyoyakıtların kullanımı desteklenmektedir.
Biyokütle ve Diğer Enerji Kaynaklarının Karşılaştırılması
Biyokütle, modern ve doğru yöntemler kullanılarak enerjiye dönüştürüldüğünde yenilenebilir bir enerji kaynağı haline gelir. Çevre dostu ve güvenilir bir enerji kaynağı olarak öne çıkar.
Biyokütlenin ekonomik anlamda değerlendirilmesi; çevresel, politik, sosyal ve ekonomik etmenlerin optimize edilmesi ile mümkündür.
Biyokütle, tarihsel gelişimi boyunca yakılarak enerjiye çevrilmiştir. Günümüzde ise modern tesislerde işlenerek farklı gazlar ve enerji türlerinin elde edilmesinde kullanılır. Örneğin, hidrojen üretimi için hidrotermal koşullar sağlanmalı, metan gazı üretimi için biyogaz teknolojisinden yararlanılmalıdır.
Biyokütle sıvı hale getirilmek isteniyorsa, piroliz yöntemi enerji yoğunluğunun artırılmasında oldukça etkilidir. Bu işlemler sayesinde piroliz yağı, metan gazı, metanol, etanol gibi farklı enerji formları elde edilerek hem teknolojik gelişmelere hem de ülke ekonomisine katkıda bulunulabilir.
Biyokütle enerjisi, yenilemeyen enerji kaynakları ile kıyaslandığında çevreye zarar vermeyen bir seçenek olarak nitelendirilebilir. Yenilenebilir enerji kaynakları ile kıyaslandığında ise kolay depolanabilir oluşuyla öne çıkar.
Siz de biyokütle ile ilgili görüşlerinizi ve merak ettiğiniz soruları aşağıdaki yorum bölümünde bizimle paylaşabilirsiniz.
Yorum Yap